YÖRÜK SÖZLERİ

 Türkler çeşitli dillere kelime verdiği gibi (Örneğin: Kara, yoğurt) bir çok dilden de kelimeler almıştır. Konuştuğumuz dil arı Türkçe değildir. Türkistanda ki Türk boyları (Özbek, Kazak, Kırgız gibi) ile anlaşmazlık sebebi onlarla Türkiye Türklerinin müştereken kullandığı Türkçe kelimelerin ancak üçte bir oranında olmasıdır. Türkistanda ki Türklerin konuştuğu dil içinde Rusça, Moğolca, Çince, Farsça kelime oranı çok yüksektir. Batıdan örnek verirsek 9.yy. da; Balkanlara giden ve halen Bulgaristan’ın Rodoplar bölgesinde yaşayan müslüman Pomak (Kuman) Türklerinin konuştukları dildeki kelimelerin kökenlerinin oranları: %30 Ukrayna Slavcası, %25 Kuman-Kıpçakça, %20 Oğuzca, %15 Nogayca ve %10 Arapça. Günümüz  İstanbul’unda yüksek öğrenim görmüş bir Türk’ün konuştuğu dildeki kelimelerin kökenine bakarsak; %40 Türkçe, %20 Arapça, %20 Latince ve Batı dilleri (İngilizce, Fransızca, Ermenice gibi Hint Avrupa grubu, %10 Farsça ve %10 oranında Asya dilleri (Moğol, Rus ve benzeri...) ve diğer diller Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Çerkezce vb. olduğunu görürüz. Sadece Yörüklerin veya diğer Türk boylarına göre yörüklerin daha çok kullandığı kelimelerden örnekler verilmektedir. Bir kişi bu kelimelerin %70’inin anlamını biliyor veya kullanıyorsa Yörüktür. Türkiye dışındaki Türk boylarının kelime haznesinde, sözlüklerinde bu ve benzeri sözcüklerin varlığı onlarla Yörüklerin aynı boydan olduğunun, çok önemli bir gösterge ve belgesidir. Yörük köyü veya mahallesinde büyümemiş, annesi, babası memur, şehir ortamında yetiştirilenler bu kelimelerin çoğunluğunu duymadığı, kullanmadığı için bilemeyebilir. Ama anne ve babası yörükse o da yörüktür. Anne ve babasından biri yörük değilse, çocuğun tercih hakkı vardır. Kendini ne hissediyorsa, ne görüyorsa odur. Yörüklüğün kan bağıyla (ırsi genetikle) ilgisi olmakla beraber, benimseme, ait olma, hissetme duygusudur. Kültürel kimliktir.    
               
-- A --
Abuu: Çok, aşırılığı ifade etmek için ünlem sözü.
Aba: Çeket, abla, yağmurdan korunmak için koyun yününden çoban giysisi.
Ababacık haa! : Büyüklüğüne hayret etme ünlemi.
Aboo: Hayret etmek, şaşırmak.
Ağınt: Dikkatli olmak.
Ala: Alacalı.
Ayazlık: Evlerin bir köşesine inşa edilen soğuk yer.
Asar: Kale, hisar.
Arğıç: Göçte erzak ve yiyecek taşımak.
Abanmak: Yüklenmek.
Aş: Bulgur pilavı.
Anız: Biçilen buğdayın tarlada kalan köklü sapı.
Ağıl: Etrafı çalılarla örülen koyun ve keçilerin barınma yeri
Alama: Avuç içini dolduracak kadar büyükçe taş.
Ahır: Hayvanların barındığı yer.
Alaf: 1. - Hayvanların saman yediği yer2. Ağaçtan yapılmış çeşme sularının toplandığı oyulmuş ağaç.
Ağam: Kadınların kocasının erkek kardeşi.
Anaz: Babanın annesinin ismini taşıyan kız.
Alavırt: Su kabağından yapılan su kabı.
Anay: Evin salonu.
Ambar: Ağaçtan yapılan buğday gibi kuru bakliyat konulan yer.
Alacık: Çobanların evleri.
An: Tarla sınırı.
Alabacak: Laf taşıyan, dedikoducu.
Alan: uzak, arazi.
Alata: Alışmış.
Amaşmak: Sarılmak, sarılarak yukarı çıkmak, tırmanmak.
Aran: Süt mamülü yiyecekler.
Ağarantı: Süt mamülleri.
Apışmak: Ayakları açmak.
Ağdırmak : Yukarı sürmek.
Abcallamak: Üstünden atlamak.
-- B --
Boba: Baba
Bağlama: Üç telli sazdan küçükçalgı.
Bozçalamak: Hafif karıştırılarak az pişirmek.
Böyün: Bugün.
Beşik: Ağaçtan yapılan bebek yatağı.
Bezirgan: Manifaturacı (Gezgin manifaturacı - yırtım malcı).
Bılla: Kocanın kız kardeşi.
Bizimoğlan: Küçük erkek kardeş.
Bostan: Sebze.
Barabar: Beraber.
Beri: Yakın.
Babıç: Ayakkabı.
Borda: Burada.
Birisi: Bir şahıs,bir kişi
Börülce: Fasulye.
Bakara: Herhalde, gibi.
Boyunduruk: Çift süren öküzlerin sabanı çekmesi
için boyunlarına takılan ağaçtan aygıt.
Baça: Bahçe.
Basma: Kumaş çeşidi.
Bisel: Biraz.
Boduç: Topraktan yapılan küçüksu kabı.
Bisi: Kedi.
Böğelek: Hayvanları sokan sinekten büyük böcek.
Boba: Baba.
Baldır: Bacağın dizden yukarı bölümü.
Bülük: Küçük erkek çoçuğun erkeklik organı.
Bızalamak: Sığırın doğurması.
Bağırmak: Yüksek sesle seslenmek.
Bide: Bir defa daha anlamında.
Biyol: Bir defa.
Böğülmek: Yüzü koyun eğilmek, yatmak.
Bıdırsadır: Alçak sesle karşılıklı konuşmak.
Bekitmek: 1. Yüklemek,2. Yavaş ve etkili bir şekilde vurmak, bastırmak.
Banmak: Tadına bakmak.
Bulamak: Karıştırmak.
Bıdırış: Sessiz olmak.
Beer: Zaman.
Bıdıramak: Konuşmak.
Beceviş: Değiştirmek, aynı değerde eşya değişimi.
- C --
Cıngırak: Yere çakılan kazık üzerine yerleştirilen uzun ağaç İki tarafına binilerek döndürülür.
Cura: Telli sazın küçüğü şeklinde çalgı aleti.
Cibi: Tavuk ya da kuş yavrusu.
Celep: Hayvan tüccarı.
Cereme: Zarar etme, fazladan masraf etme, zarar ziyan
Cırlak: Boşyere gereksiz konuşmak.
Cozutmak: Saçmalamak, bunamak, mantıksız işler yapmak.
Cıbıldak: Soyunuk şekilde.
Cıngar çıkarmak: Olay, yada kavga çıkarmak.
Cüdde: Vucüt.
Caillik: Cahillik.
Cuvap: Cevap.
-- Ç --
Çörten Boğazı: Çörtenlilerin boğaz havası.
Çökelek: Peynir Çeşiti, "deri peyniri".
Çilte: Oturmak için yapılan küçük yer döşeği.
Çakı: Küçük bıçak.
Çatma: Harman zamanı.
Çomak: Bir metreden kısa ince uzun odun.
Çıkı: 1. Ağızı lastikli bez torba 2. Ekmek sarılan bez parçası.
Çırkık kapı: Ağaçtan yapılan bahçe kapısı.
Çeç: Dövülen fakat ayıklanmamış buğday harmanı.
Çarık: Hayvan derisi ve lastikten yapılan ayakkabı.
Çapıttan: Eski bez parçalarından dokunan yazgı.
Çulhalık: Çul dokunan taraklı tezgah.
Çul: Keçi kılından dokunan yazgı.
Çaal: Bahçe veya tarlaların sınırını taştan kuru yığıntı şeklinde örülen duvar.
Çatmak: 1. Birleştirmek.2. Kavga etmek için sataşmak.
Çepgen: Mintan içine giyilen giysi.
Çınga: Çinko.
Çuhadirlik: Dize kadar olan, pantalon şeklinde giysi.
Çörek: Buğday ve mısır ekmeğinden yapılan hayır için dağıtılan yağlı dilim.
Çaşır: Siyah koyun yününden yapılan pantalona benzeyen giysi.
Çorap takka: Örgü iple yapılan şapka.
Çücük: Buğday tohumunun fisillemesi.
Çorak: Verimsiz sulanmayan toprak.
Çiltim: Üzüm salkımının parçası.
Çan: Metalden yapılan ve hayvanların boynuna takılan ses çıkaran alet.
Çiğin: Omuz.
Çer: Ticaretin takası, trampa.
Çardak: Üzeri örtülü dinlenme yeri.
Çilbir: Hayvanın Başına takılan yuların ipi.
Çermenmek: Kadınların eteklerini beline dolaması.
Çiğ: 1. Pişmemiş.2.Olgunlaşmamış.3.Sabahları yerde bitkilerde bulunan sulu rutubet.
Çuh: Üzgünüm anlamında ünlem.
-- D --
Daa: Uzaktaki yer tarifi.
Dembel: Tembel.
Dünne: Dünya.
Dont: Esenkoy'ün eski adı
Dadanmak: Alışmak, tatmak.
Daramantoz: Dağınık parçalanmış,talaman yoz..
Değidi de: Şaşırmak anlamını ifade eden ünlem.
Dabıyat: Huy.
Dınnak: Çok çok az.
Dınnaçık: Olabildiğince az.
Dılcık: Aklı havada, haylaz kız.
Döğümlük: Sabır.
Divit ambar: 80 mut buğday alan büyük ambar.
Deste: Elin alabildiği kadar biçilen buğday.
Döğecek: Ağaçtan yapılan sarmısak vs. ezen alet.
Dimi: Lastikli pantolona benzeyen giysi.
Dam: Ev, Cezaevi.
Depmek: Bastırarak doldurmak .
Darı: Mısır
Doru: Atın genç olanı.
Duroo: Dur bekle anlamında ünlem.
Demi: Sözü onaylatmak anlamında kullanılan soru edatı.
Deynek: Bir metreden biraz uzun, ince ağaç parçası.
Deyi: Söyleyerek anlamında ünlem.
Deyor: Söylüyor anlamında ünlem.
Dipli: Eski, köklü.
Döğen: Harman döverken hayvanların çektikleri üstü ağaç, altı çakmak taşı olan aygıt.
Dıvan: Yemek pişirmeye yarayan tek kollu tencere, "tava"
Düğer: Toprak evlerin çatısına boydan boya konulan ağaç.
Dıka: Toprak kapların ağızlarını kapamaya yarayan ağaçtan yapılan veya çam kozağından kapak.
Deştimen: Muhtarın hizmetindeki köy bekçisi.
Döndüreç: 1. Saç ekmeğini pişirirken döndürmeye yarayan ağaçtan yapılan aygıt.
2. İp eyirmeye yarayan ağaçtan yapılan aygıt.
Dönüm:1000 m2 alanlı toprak.
Dikelmek: Ayakta durmak.
Değmek: Dokunmak.
Dürge: Saçta yapılmış iki adet yufka ekmeğinin katlanmış şekli.
Dastar: Özel olarak dokunan yöresel baş örtüsü.
Dibek: İri tuz ve baharatları ezme işinde kullanılan kap.
Dağarcık: Deriden yapılan içine ekmek türü yiyecek konan torba
Dıllanmak: Sallanmak
Dengilmek: Otururarak hafif yan yatmak
Dul: 1. Eşinden boşanmış yada eşi ölmüş kişi2. evin arka ve yan dış duvarın dibi
Duşaklamak: Hayvanların ön ayaklarının birbirine iple bağlanması.
Diremlemek: Kapıyı içeriden sağlamca kilitlemek.
Dangıramak: Yüksek sesle kalın ve zevksiz konuşmak.
Dürm: Su içmeye davet anlamında çağrı ünlemi
Dakmak: Bağlamak.
Dıkım: Bir parça ya da, bir lokma yiyecek.
Dımınmak: Çömelerek bekleme.
Dıkamak: Kapamak.
Dinmek: Vazgeçmek, bırakmak
Da bısene: Geçen yıl
-- E --
Ellik: Ekin biçerken parmaklara takılan ağaçtan yapılmış aygıt.
Eğnel : Ekin biçerken iznenen yol.
Enik: Köpek yavrusu.
Ellikleşmek: Ekin biçerken birlikte ahenk içinde folklorik şekilde ekin biçmeleri.
Evlek: Bir dönümün dörte biri, yani 250 m2 toprak parçası.
Enek: Kısır hayvan.
Eyer : Atın sırtına konan oturmaya yarayan semer.
Emme: " Ama " anlamında kullanılır.
Elti: Kocanın erkek kardeşinin karısı.
Emik: Omurilik, beyin.
Ekin: Buğday,arpa ekili yer.
Eren: Ermiş,evliyaların mezarlarının konulduğu yer.
Eyi: İyi.
Elek: Unu elemeye ve başka bir malzemeyi ayırmaya yarayan gözenekli süzgeç.
El: Yabancı, akraba olmayan.
Entari: Üç eteğin altına giyilen ince elbise.
Eğrek: Koyun ve keçilerin dinlendiği taş ağaç dipleri.
Ece: Ağabey.
Efem: Kadınlar kocalarının kardeşine derler.
Ebe: 1.Nene 2.Doğum yaptıran.
Eğirmek: Örmek, birleştirmek.
Enleme: Mantar türü.
Eltmek: Götürmek, Taşımak.
Evmek: Acele etmek.
Eyef: Ağaç dalı yaşken halka haline getirilip biçilen ekin
destesini çekerken iple sıkıştırmaya yarayan alet.
Eneme: Kısırlaştırmak.
Ergen: Genç.
Eşme: Bir yeri eşmek.
Enki : şu (enkini getir) şunu getir.
-- F --
Falaka: Çift süren hayvanların boyunlarına geçirilen. hamıtlarla zencirinin sabana takılmasına yarayan ağaçtan aygıt.
Fıçı: Bidon.
Fistan: Basmadan yapılan kadın elbisesi.
Fıydırmak: Elle uzağa atmak.
Fakır: Fakir, fukara.
Fena: Kötü.
Fendi: Oyun kuralı.
- G --
Gatmar: Yufkadan yapılan saç böreği.
Garga: Karga.
Gam: Üzüntü.
Gara: Kara.
Gayda: Müzik aletinde düzen.
Gebe: Hamile
Gevşek: Sıkılmamış.
Gidi: Tasdik için takı.
Gırla: Hızlı, toplu hareket etmek.
Gidişmek: Kaşınmak.
Girişme: İşe başlama.
Gök: Mavi , gökyüzü.
Gömek: Koyu, sakız gibi sıvı.
Gursak: Boğaz.
Gücük: Küçük.
Gücüle: Şimdi.
Geriz: Suyun getirildiği sıvalı yol.
Göynüm: Gönlüm.
Gümül: Buğday destelerinin üst üste konması, susam demeti.
Geren: Toprak evlerin üzerine dökülen su geçirmez toprak.
Gebiz: Verimsiz toprak.
Gebre: Atın tüylerini silmeye yarayan aygıt.
Gene: Bir daha.
Geloru: Gelebilir.
Geliboturu: Geliyor.
Gatıyan: Asla
Gök: 1. Mavi,2. bitkilerin meyvalarının olgunlaşmayanı yeşili,3. Gökyüzü
Görümce: Kocanın kız kardeşi.
Gözel: Güzel.
Golan: Yünden örülerek yapılan ip.
Gem: At ve katırların ağızlarına kontrol etmek için kullanılan demir ağızlık.
Geyin: Onun için anlamında ünlem.
Güyüm: Topraktan yapılan büyükçe su kabı.
Güveç: Topraktan yapılan tabak şeklinde kab.
Görek: Anahtar.
Geven: Yaylalarda olan bitki türü
Gacara: Gürültü çıkaran ufak çocuk.
Ganera: Görgüsüz yiyici.
Gocunmak: Suçlu olduğunu hissetmek.
Geviş getirmek: Çiğnemek.
Göynek: Atlet.
Gavaracı: Boş ve gürültülü konuşan.
Gulyat: Ağır hareket eden üşengeç insan.
Gıymana: Kadınların başlarına örtülen süslü yöresel dastarın örtünme çeşidi.
Gatmak: Doldurmak.
Göde: Kısa şişman.
Gunnamak: Eşeğin doğurması.
Gocili: Yakın arkadaş.
Geremek: Kapamak.
Ganırmak: Eğerek, Zorlayarak kırmak.
Gıran: Salgın hastalık,Kenar
Güverti: Yeşillik, havlu.
Garanı: Karanlık.
Gulin: Atın yavrusu.
Garez: Kin.
-- H --
Heybe: Kıl veya yünden örülen iki gözlü Ağzı açık torba.
Havıt: Devenin üzerine oturmak ya da eşya sarmak için yapılan semer.
Hatap ağacı: Deve havıdının ağaçları.
Hindi: 1. Şimdi 2. Tavukgillerden kümes hayvanı.
Hı: Al buyur anlamında davet sözü.
Hadibakan: Hadi göreyim.
Hani: Nerede?
Hende: O, şu bu anlamında işaret zamiri.
Haa: Hayır anlamında ünlem.
Hasıl: Buğday veya arpanın olgunlaşmadan yeşil olarak biçileni.
Husa: Dert, tasa.
Harman: Buğdayın dövülmek için toplanması.
Hiye: Öyle, evet anlamında onay sözü.
Holuz: Buğday elemeye yarayan büyük gözenekli elek.
Hırka: Kazak.
Holluk: Tavukların yumurtlama yeri, "folluk".
Harım: Bahçenin etrafına çalıdan örülen çit
Hergeleci: Köyün hayvanlarını otlatan sıyırtmaçı (Öküzcü) nün yardımcısı olan yavru hayvanları otlatan.
Honu: Su kabı
Hadi: Haydi.
Halva: Helva.
Ham: Olgunlaşmamış.
Hangı: Hangi.
Haranı: Büyük tencere.
Hele: Öylemi sorusu.
Hısım: Akraba.
Hoppala: Olurmu şimdi?
Halal: Helal.
Hatır: İtibar.
Hepten: Topyekün.
Hırlama: Köpeğin saldırı öncesi sesi.
Hodul: Kalın, kaba.
Hoşbeş: Sohbet
Höşmerim: Süt kaymağından yapılan yiyecek.
Harar: Kıldan dokunan saman koymaya yarayan büyük çuval.
Hasır: Kamıştan örülen yazgı.
Hışılamak: Hafifce ince ses çıkarmak, hafif tazyikli ince akan su sesi.
Höle: Şöyle.
Hora: Şurası.
Hötte: Orası.
Halıberi: İdare eder anlamında söz.
Höteki: O anlamında.
Hiye: Evet.
Hunevi: Yoksul ev, dağınık ev.
-- I -- İ --
Innak: Biraz.
Innacık: Birazcık.
Iradıya : Radyo.
Ilıca: Kaplıca.
Ilıcacık: Sıcacık.
Irgat : Tarım işlerinde çalıştırılan amele, günlük işçi.
İçgeçiği: Amel, ishal olmak.
İcar: Toprak kirası.
İskemle: Sandalye.
İğdiş: Hadım edilen (Kısırlaştırılan) deve ve at
Irham: Yünden dokunan kumaş.
İlik: 1. Düğme 2. Kemik içindeki sıvı.
İni: Kocanın erkek kardeşi.
İhicik: işte anlamında.
İilik: İyilik.
İlik: Düğme.
İlkin: İlk defa, önce, ilkönce.
İşlemek: Çalışmak.
İzmetçi: Hizmetçi.
Irbık: Topraktan yapılan ümzüklü su kabı.
Istar: Kilim dokunan tezgah.
Isıran: Ocaktan kül almak için demirden yapılan alet.
Irak: Uzak.
İğlek: Hayvanların hastalıklısı, bakımsızı, zayıfı.
Ingıl Çıngıl: Boncuk, Bujiteri vb.
Işılamak: Parlamak.
Irgın: Yorgun.
Ivır Zıvır : Küçük önemsiz eşya.
İspirte: Kiprit.
İmece: Köylülerin yardımlaşarak toplu yaptıkları işçilik.
İdare: Gaz ile yanan altı honi,üstü camsız,fitilli lamba.
Islık: Sıklık.
Iramak: Uzlaşma.
- K -
Kırkmak: Makasla kesmek.
Karıye: Köy.
Kepenek: Koyun yününden yapılan çoban giysisi.
Keçe: Koyun yönünden yapılan sergi.
Kuşak: Beyaz koyun yönünden örülen bel bağı.
Köcek: Oyuncu.
Kaynata: Kocanın babası.
Kaynana: Kocanın annesi.
Kırmandal: Tütün kurutmaya yarayan tezgâh.
Kancık: Dişi.
Külür: Mısır (Darı)'nın çekirdeklerini sardığı kısım.
Külüstür: Çok eski.
Koruk: Üzümün olgunlaşmayanı.
Kesecek: Makas, bıçak.
Köhün: Kargıdan veya hayıttan yapılan büyük sepet.
Kupa: Su bardağı.
Kep: Şapka.
Kaba: Olgunlaşmamış, iri, cahil.
Kapu: Kapı.
Keerli: Kazançlı.
Kere: Defa, kez.
Kıt: Az.
Kurdeşen: Allerji.
Kızılayak: Düğünde yemekle taşıyan hizmet eden.
Kabahat: Suç.
Kalbur: Büyük gözenekli elek.
Kancık: Dişi.
Kamaa: Kaldırılmaz tek sıra dizilmesi.
Katı: Sağlam.
Katık: Ekmeğin yanındaki yiyecek.
Keyifsiz: Hasta, iştahsız.
Kil: Toprak çeşidi.
Kültünk: Taş ağaç yarmaya yarayan alet.
Küsme: Darılma.
Köşek: Deve yavrusu.
Kak: Erik,elma ve ayvanın dilimler halinde kurutulması.
Karasaban: Öküzlerle çift sürmeye yarayan ağaç aygıt.
Kasnak: Sofrada sini altına konan yuvarlak elek çerçevesi.
Kor: Odunun yanmış fakat daha sönmemiş parçaları.
Kulp: Tutulacak yer.
Kaklık: Dağlarda, kayalardaki küçük su birikintilerine denir.
Kıpçık: Çokhareketli, Yerinde duramayan.
Kurnaz: Açıkgöz.
Kopil: 5 ile 10yaş arası küçük erkek çocuk.
Kızan: Aileden çocuklar.
Kecek: Elbise, Giyicek.
Kavul: Anlaşma, Sözleşme, Kavil.
Kıt: Az.
Kere: Defa.
Küp: Topraktan yapılan ağzı geniş kab.
Kumpir: Patates.
Kaval: Ağaçtan yapılan uzun olan delikli nefesli çalgı.
Kile: Buğday ölçülen 12-14 kilo alan kab.
Kama: Ucu eğri ve sivri olan bıçak.
Kepçe: Ağaçtan yapılan büyük kaşık.
Kes: Buğday döküntüsü.
Koşan: Koyun ve keçilerin sağıldığı yer.
Kese: Bezden yapılan torba.
Kuzluk: Koyun ve keçi yavrularının beklediği yer.
Kalbır: Çok büyük gözenekli buğday eleği.
Kımçı: Katır çiftinde katıra yürümesi için vurulan sopa.
Kovuk: Ağaçların oyulmuş yeri.
Keme: Fare.
Kepez: Kadınların dastar altına giydikleri başlık.
Kıyna: İnatçı.
Küt: Keskin olmayan.
Köşk: Balkonun yüksek bölümü.
- L -
Laf: Söz.
Laf Ebesi: Çok laf bilen.
Lüzger: Rüzgâr.
Lata: Kalın tahta parçası.
- M -
Merilcen: Eylül ayındakı soğuk, sert, şiddetli rüzgâr.
Murt: Mersin
Mintan: Sırta giyilen kısa elbise.
Mana Bulmak: Ayıplamak.
Mezzet: Tellal ücreti.
Mıh: Çivi.
Mıy mıy etmek: Alınmak, hafif ağlamak.
Mızıramak: Gözyaşı dökerek mırıltılı nazlanmak.
Mahsul: Çiftçinin yetiştirdiği ürün.
Melik: Saç örgüsü.
Maşa: Kömür tutan demirden alet.
Maar-Mıar: Çeşme.
Mangöz: Ambarın küçüğü,tahtadan yapılmış kapaklı buğday kabı.
Mera: Köyün otlak için kullanılan ortak malı.
Merdek: Çam ağacından yapılan toprak evlerin düğerlerinin üzerinde bulunan ağaç.
Mintan: Yelek.
Mutaf: Yan duran kilim tezgâhı.
Mıdıl: Çift sürerken hayvana yürümesi için kullanılan ucu çivili sopa.
Mayışmak: Gevşemek.
Milazım: Askeri rütbe. (Mülazım)
Manaa: Kabahatli.
-N-
Nacap: Nasıl?
Nadas: Toprağın sürülük biryıl bekletilmesi.
Nışa: Nişa.
Netcez: Ne Yapacağız?
Nedecen?: Ne Yapacaksın?
Neddin: Ne Yaptın?
Ne Var-yok: Nasılsın gibi hal hatır sorma.
Narasın: Yok olduğunu üzülerek söylemek.
Nişleyon: Ne yapıyorsun?
-O-Ö-
Oba: Komşu
Okka: Kilenin sekizde birini ifade eden ölçü kabı.
Oban: Değirmenin su borusu.
Okğa: Oldukça ağır avuç içinden biraz büyük taş. "400 dirhem."
Oluk: Ağaçtan yapılmış çeşme borusu.
Örüm: Ekili Yer.
Övendire: Öküz çiftinde öküzlerin yürümesi için kullanılan bir ucu sivri,hem de sabanın
toprağının temizlenmesinde kullanılan diğer ucu yassı metal takılı sopa.(Mıdıl)
Obaçana: Komşuya çok giden kişi
Oklaç: Yufka açmaya yarayan silindirik ağaç parçası.
Oku: Düğün davetiyesi
Ölgün: Olgunlaşmış ekime hazır toprak.
Örüm Bozumu: Mahsul'ün kaldırıldığı zaman.
Ötebete: Küçük eşyalar
Öte: Uzak.
Örük: Hayvanı sikkeye bağlayan zincir.
Ötebaşa kadar: Sonuna kadar.
Örme: Harman döverken atların dizilerek kalın ve uzun iple bağlanması.
Öndün: Geçen gün.
-P-R-
Peçe: Keçi kılından dokunan kumaş.
Pak: Temiz.
Pala: Eski bez parçası.
Potur: Kıldan dokunan pantalon.
Potin: Bot.
Paldım: Eşeklerin semerinin ileri gitmemesini sağlayan arkadan bağlanan kayış.
Pine: Golan dokumak için kurulan tezgâh.
Peştemal: Kadınların önüne taktıkları yarım eteklik.
Pardı: Toprak evlerin tavanına dizilen çam yarmaları.
Payam: Badem.
Palaz: Keklik Yavrusu.
Poçu: Atkı, dolak.
Paytar: Veteriner.
Peşkir: Mendil.
Paalı: Pahalı.
Penir: Peynir.
Rabaat: Rağbet.
Raatlık: Rahatlık.
-S-
Sınaplı: Şeytanlı Yer.
Seyil: Sahil.
Seyitmek: Koşmak.
Sele: Kargıdan veya hayıttan örülen orta boy sepet.
Safa geldin: Hoş geldin.
Sintireli: Sinirli.
Secireli: Huysuz.
Silbiş: Bebeklerin beşikte çişini yaptıkları toprak kab.
Sibek: Bebeklerin beşikte çişini silbişe ulaşmasını sağlayan karğıdan yapılan boru.
Semer: Eşşeklere binmek veya yük sarmak için deri, kamış keçe ve ağaçtan yapılan aygıt.
Sini: Sofrada üzerine yemek tabakları konulan malzeme.
Sayacak: Üzerine tencere konulan demirden yapılan alet, sacayak.
Sefertası: Ağzı kapalı tencere.
Söğen: Harım yapmada kullanılan bir ucu yere çakılan ağaç.
Sındı: Makas.
Saar: Tasdik etme anlamında ek.
Sıyma: Kabuklarını temizlemek.
Sancı: Ağrı.
Semiz: Temiz, hastalıksız.
Sıırtmaç: Sığırtmak (Öküz çobanı.)
Serili: Yere sergi serilmesi.
Serin: Sıcak olmayan.
Sızıntı: Ağrı, suyun toprakta çıkması.
Sökük: Elbisenin yırtık yeri.
Sütsüz: Hayırsız.
Susak: Ağaçtan yapılan su içmek için çeşme başlarına konan su kabı.
Sındı: Makas, kesecek.
Safa ırbık: Topraktan yapılan orta boy su kabı, genelde misafirlerin su içmesi için veya abdest alması için kullanılır.
Sıyırtmaşçı: Köyün ineklerini, öküzlerini otlatan kişi.
Sağan bakırı: Süt sağılan kab.
Sağan: Süt
Sülün: Uzun, zarif.
Seren: Raf
Sınıkçı: Kırık, çıkık işlerine bakan, olçum.
Söbü: Enli, uzun, söbe.
Samıt: Konuşamayan kişi.
Sıyırmak: Temizlemek
Sömürmek : Yiyeceği kaşıksız tabağından direk yemek.
Savalamak: Uzaklaştırmak, defetmek.
Sıvışmak: Usulce, sessizce kaybolmak.
Sinavı: Kurnaz.
Salmak: Bırakmak.
Savul: Dağılma, vazgeçme.
Sıybınmak: Sarılarak aşağıya inmek.
Savak: Büyük arıktan küçük arıklara suyun dağıtıldığı yer
Sırf: Devamlı.
Şuul: Meşgul olmak.
Şıllık: Ahlaksız uçarı kız.
Şirlet: Şımarık.
Şişek: İki yaşında küçük koyun.
Şindi: Şimdi.
Şööle: Şöyle.
Şarşar: Gür ve sesli akmak.
Şamar: Avuç içinle vurulan tokat.
-T-
Tacık: Yakın yer işareti.
Tıkalı: Kapalı.
Tılısım: Büyü.
Tınaz: Buğday yığını.
Tüüsüz: Tüyü olmayan.
Taşyağı: Gaz.
Toşur: Küçük iri anlamında.
Tosba: Kaplumbağa.
Tepelik: Başa giyilen süslemeli kadın giysisi.
Tımar: Atın kıllarının temizlemesi ve atın masaj edilmesi.
Turluk: Çoban çadırlarının üzerine örtülen koyun yününden yapılan örtü.
Tozluk çorap: Koyun yününden örülen renkli çorap.
Toy: Genç.
Tecir: Pazar yeri.
Tacir: Mal alıp satan seyyar esnaf.
Tooz: Toz.
Toy: Düğün.
Tellal: İlan eden, halka duyuran
Tas: Naylon veya metal bardak.
Tuvalet: Apana, ayakyolu, hela, apteshane, kenef.
Tokuç: Çamaşır yıkarken kirin iyi çıkması için çamaşıra vurulan ağaçtan yapılan aygıt.
Tünek: Tavuk sığınağı.
Tabla: Tahtadan yapılan sofrada üzerine tabak kaşık konan aygıt.
Tengerek: Ağaçtan yapılan koyun yünü veya keçi kılından ip yapmaya yarayan aygıt.
Tepit: Arpa ve buğday unundan yapılan köpek maması.
Tokat: Cezalı hayvanların kapatıldığı yer.
Tokatçı: Ovaları, evleri, bahçeleri bekleyen bekçi.
Toğra: Yünden dokunan torba.
Tırlak: Amel, ishal.
Tıkırış: Gürültü çıkarmamak.
Tırışcı: Yalancı.
Toru: Genç ağaç fidanı (Çam, Ardıç).
Tene: Buğday tanesi.
Telbis: herkese karşı iyi görünmek isteyen yalancı.
Ted: Köpeğe uzak dur anlamında.
Tekelemek: Bakmak.
Tak: Evlenmeden cinsel ilişkide bulunan kadın.
Tarza: Tahra.
Tek: Uslu.
- U-Ü-
Ufak: Küçük.
Uçkur: Donun belde durmasını sağlayan ipten yapılan bağ.
Uhraçana: Buğday ekmeği yaparken Yastacın üzerine konan unun kabı.
Usul usul: Sessiz hareket etmek.
Ufalama: İnceltme.
Uramaz: Uğramak, hareket etmek.
Upuzun: Çok uzun.
Uzun oturmak: Yatarak durmak.
Ümzük: Kabların ağzından ayrı açılan delik.
Ünleme: Yüksek sesle seslenmek, bağırmak.
Üyük: Tarihi şehir kalıntıları olan yüksekçe yer.
-V-
Voyn: Yakındaki kişiye seslenmek hitap etmek.
Vıyn: Uzaktaki kişiye seslenmek. (hey anlamında).
Velesbit: Bisiklet.
Vınılamak: Havaya atılan maddenin ses çıkarma ölçüsü.
Vakıt: Vakit.
-Y-
Yalık: Yağlık, mendil
Yapağı: Baharda kesilen koyun tüyü.
Yakım Yakmak: Başkası hakkında mani ve tekerleme söylemek.
Yavhu: hayret etme anlamında ünlem.
Yazmak : Yere sermek.
Yayılmak : Hayvan otlaması.
Yaa: Öyle mi?
Yazma: Baş örtüsü çeşidi.
Yaba: Harman döverken çeç savurmaya yarayan tahta aygıt.
Yal: Hasta ve yavru köpeklere verilen çorba.
Yalak: Köpeğin su içtiği yer.
Ya'ar: Hayvan yarası, yağır.
Yastaç: Üzerinde pişirilmeye hazır buğday ekmeği yazılan tahta aygıt.
Yastık yamamak: Uzun süre hasta yatmak.
Yeni: Hafif, Ağır olmayan yeğni.
Yele: Atların boyunlarındaki uzun kıllar.
Yığın: Buğday destelerinin çapraz olarak sıralanması.
Yungu: Toprak evlerin üzerindeki geren toprağını sıkıştıran silindir biçimindeki taş.
Yular: Eşşeği çekmek için başına bağlanan ip.
Yumurtalık: Evleri yaparken yumurta koymak için duvarlara konan ırbık kabı.
Yuluk: Lastik sapana taşın konulduğu yer, anası ölmüş oğlak ve kuzuları beslemeye
yarayan emzik.
Yün: Son baharda kesilen koyun tüyü.
Yonga: odun parçası.
Yoluk: Kızların yaramazı, şımarığı.
Yavan: Tatsız.
Yalabık: Parlak, yalbırak.
Yumuruk: Yumruk.
Yalınayak: Ayakkabısız.
Yaar: Keskin dar, yamaç, sevgili, hayvan yarası.
Yaslı: Ağlamaklı.
Yatalak: Yatakta yatan hasta ayağa kalkmayan.
Yayılmak: Hayvanların ot yemesi.
-Z-
Zaten: Yapılan işin tastiki için kullanılan edat.
Zere: Buğday.
Zapıramak: Hızlı koşmak.
Zıbıdak: Çok ıslanmak.
Zaamat: Zahmet.
Zından: Hapis, karanlık.
Zulum: Zulüm.
Not: Yörüklerin Kullandiklari Dil Eski Türkcedir,
gecmisten bozulmadan bu günümüze kadar gelmistir
ve halen kullanilmaktadir

               YÖRÜK DEYİMLERİ

Ak kesenin yoğurdu, kel karının doğurdu.
Kıçı oturak, dili puturak.
Kireşçi eşeği gibi inatlaşmak.
Adı çıkmış beşe, inmez üçe.
Adı çıkmış dokuza, inmez sekize.
Kaçmaktan kovalamaya vakit bulamadık.
Gayna bılamaç kayna, senin dibini biliyoruz.
Balı yersin arısı var, lafı yersin gerisi var.
İki yüzlü bal bıçağı.
Düğününde elek ile su taşımak.
Aldık gittik kızınızı, eşşek tepsin yüzünüzü.
Her gördüğü başı şapkalıyı babası, her gördüğü ak 
astarlıyı anası sanır.

Anasının kül döktüğü yere kadar kovaladık.
Tepesi aşağı lep deyivermek.
Nal der mıh demez.
Eşekte paldım ben seni aldım.
Abdal evinde kaymak mı bulunur? Boyumca buldum, huyumca bulamadım.
Can sefadan da usanır, cefadan da.
Allah sağ gözü, sol göze muhtaç etmesin.
Gavur mezarından baş göstersin!
(birine ilenirken söylenir).

kış gününün bir günü vardır; avlayabilen 
avlar, avlayamayan miyavlar

canavarı ormandan açlık çıkarır
atı çulundan bilmezler
yörük ne bilir bayramı, lık lık içer ayranı
Evvele mezzet, telleli gözlet.
 
İki yorgan bir yastık, kel eşeğe astık.
 Arı kovanına çomak sokmak.
 
Çingenenin karı boşadığı zaman. (İkindi vakti)
 Yangına körükle gitmek.
 
Kulpsuz gördün de çuvala benzetemedin mi?
 Eşşek sudan gelinceye kadar dövmek.
 
Ununu elemiş eleğine asmış.
 Kapıda dakılı danam yok, ovada dikili tenem yok.
 
Senin hatırın kırılacağına, eşeğin paldımı kırılsın.
 Hatırın için pişmiş tavuk etini yerim.
 
Deveyi havuduyla götürmek.
 Aynı inde kışlamak.
 
İnadım inat, adım kör Murat.
 Sağırca daş arkasına oturtmak.
 
Boşlama deli köpek, şıtarı yelekliyi.
 Kılı kırk yarmak.
 
Yüke yığılacak çocuk değil...
 Şakayı şembere çevirmek.
 
Ufak taş ile kıçını silme.
 Dedikodu bir adam yedi.
 
Dereyi görmeden paçayı sıvama.
 Yere bakan yürek yakan
 
Üzümü ye seleyi devirme.
 Oturduğu yerde ot bitmez.
 
Atın ölümü arpadan olsun.
 Geleceği varsa göreceği de var.
 
Tencere dibin kara, senin ki benden kara
 Komşuda pişer bize de düşer.
 
O durmalar bir gün dırmalar.
 Akarı yok kokarı yok.
 
Ağanın ala danası gibi dolaşmak.
 Allah'ın bol kulunun kıt olduğu yerde buluşmak.
 
Baktın gördün kar havası, döngel a kör olası.
 Elinkinle gerdeğe girmek.
 
Gidişmedik yer kaşımak.
 Çıldıratma çalıyı, söyletme deliyi.
 
Ocağına incir dikmek.
 Oturduğu yerde su mu çıktı?
Süt dökmüş kediye dönmek.
 Yere bakan yürek yakan.
Yerde alıp gökte yemek.
 Babası üzüm tarlası bağışlamış,
oğlu salkımı esirgemiş.
 
Deveye oyna demişler, dokuz çadır yıkmış.
 Nerede çalgı, orada galgı.
 
Oğlan yedi oyuna gitti, çoban yedi koyuna gitti
 Sırtına yük değil, karnına dert değil.
 
Akıntıya kürek çekmek.
 Ayakkabısı yeni olmak.
 
Goca olmalı, bu gece olmalı
 Egemden eğri yerim yok, ciğerimden ayrı kara yerim yok.
 
Eni beni bilmez seni.
 Yangına körükle gitmek.
 
Davulun öttüğü yere, dumanın tüttüğü yere gitmek.
 Akşam kavil, sabah savul.
 
Nalıncı keseri değil gençlik eseri.
 Etme kulum bulursun, güle güle ölürsün.
 
Gök başlı gavur olmak.
 Taşı gediğine koymak.
 
Saç arkasından dingildemek.
 Yaralı parmağa işemek.
 
Kelmiydin? Körmüydün? Bir daha böyle bok yermiydin?
 Gidişmedik yara kaşımak.
 
Suyu savağından kesmek.
 Attan inip eşeğe binmek.
 
Beş taş taşırım, laf taşımam.
 Oğlan büyüsün bakalım hocası kim olacak,
kız büyüsün bakalım kocası kim olacak.
 
Çingenenin torbasından düşmek.
 Omardan değil, damardan geliyor.
 
Deynek ile ürkütüp sırıkla saymak.
 Dakılı danayı emanet etmemek.
 
Eğirdiğini yüne değişmek.
 Astarı bezinden pahalı.
 
At üstünde orak biçmek.
 Dokuz obayı donsuz komak.
 
Dananın kuyruğu kopmak.
 Düz ovada sivri bele.
 
Onacağı yerden gece kaçmak.
 Yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç
 
Yerde alıp gökte yemek.
 Ayakta uyuyup otel parası ödememek.
 
Hasta gavurun angarya işlediği gibi.
 Tek taraflı yüklenmek.
 
Şeytan babıcı dikmek.
 Önce dağlar, sonra yağlar
 
Kaymağını almak, bokuna karışmamak.
 Abanın yeninden geçme.
 
Susam dövücünün hık deyicisi...
 Adam hadımım diyor sen kaç çocuk var diyorsun?
 
Yarı yanında, yavrusu yanında (Ailesine bakmayan hayırsız evlat için denir)
 Dağdan indim düze ben, diken oldum göze ben.
 
Kovancı muarları, kara devenin yularları
 Ay aydın yol belli
 
Köpeksiz köy gördün de deyneksiz mi geziyorsun?
 Dıvanda (haranıda) pişirmiş kapağında yemiş.
 
Eşek kuyruğu gibi ne uzar ne kısalır.
 Yarıya köpek daşşağı çekmek
 
Ala geçinin sütlü oğlağı
 Sadrazamın sol gulcuru
 
Ala vıcırık boz duman
 Eveli eveli bizim idi, şimdi elin oldu, içi dolu yalın oldu.
 
Kirasız kilim ucu tutmaz.
Aksi giderse yiğidin işi, gaymak yerke çıkar dişi
Tarlada izi olanın harmanda yüzü olur. (Avşarlar)

Gayret imanın yarısıdır. (Honamlı)
Deh demeden yürüyen at,
Buyurmadan dutan evlat,
Bir de eyi çıktı mı avrat,
Nedeceksin düğünü, Nedeceksin bayramı,
Gir oyna, çık oyna.

Hababam ha yürümez at,
Bir kaşık su vermez evlat,
Bir de dirliksiz çıktı mı avrat,
Nedeceksin ölümü,
Gir ağla, çık ağla.

ERTUGRULGAZİ KÜLTÜR SOSYAL VE YARDIMLAŞMA DERNEGİ
 
Bu websitesinin sahibi "Top liste" ekstrasını daha aktive etmemiş!
Facebook beğen
 
ESKİŞEHİEDEN HABER
 
href="http://yurthaber.mynet.com/kategori/eskisehir-haberleri" title="Tüm Eskişehir Haberleri" target="_blank">
GENEL KÜLTÜR MAGAZİN
 
www.dostyurdu.com

 

 
www.konyakent.net

www.konyakent.net
www.dostyurdu.com
 
 

     
     
      
      
      






 
Bugün 174465 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol